Bebek beklemekte olan bir anne adayına; Üstün zekalı bir çocuğa sahip olmak ister misiniz? Diye sorulsa, bir an düşünüp; "nasıl olur acaba? Ona yetişebilir ve idare edebilir miyim?" Diye düşünceye daldığını ve telaşlandığını görür gibi oluyorum...
Nasıl ki; zihinsel engelli bir çocuğa sahip olmak istemedikleri gibi... Ayrıca, çocuğun beslenmesi konusunda titizlenen aileler, çocukla aralarında bir "beslenme savaşı" açarken, "zihinsel beslenme" üzerinde hiç durmamaktadırlar.
Çünkü, zihinsel beslenmenin sonuçları diğer beslenme gibi anında ve açıkça görülememektedir. Bazı aileler bu duruma itiraz ederek:
"Ben çocuğumu her gün matematik, Türkçe çalıştırıyorum, sınıf birincisi yapmak için onu, adeta bilgi deposu haline getiriyorum, daha ne yapabilirim?" Deyebilirler... Nasıl ki çocuğun; ağzından kaşığı, önünden sofrayı eksik etmeyen aileler gibi!
Zihinsel beslenmeyi de; olgunlaşma durumu gözetilerek her bir öğrenmenin, diğer öğrenmelerin alt yapısını oluşturduğunu ve öğrenmenin bir süreç içinde yürütülebilecek bir çalışma gerektirdiğini unutmaları gibi... Ama yine de çocuğunun zeka düzeyini merak etmekten kendilerini alamazlar...
Son yıllara gelinceye kadar; zekanın sabit olduğu, niceliksel olarak ölçülebildiği düşünülürdü. Bu düşünceden hareketle düzenlenen eğitim programları ve eğitim sistemleri doğrultusunda eğitime tabi tutulan çocuklardan birçoğu mevcut yeteneklerini geliştirip, kullanamadan heba olup gitmişlerdir.
Aslında bu çocukların geliştirilmeye müsait yüksek düzeyde "değişik bir yeteneğe" sahip oldukları göz ardı edilmiş ve bu uygulama nispeten hala devam etmektedir...
Hatalı uygulamalar nedeni ile mevcut yeteneği bastırılan çocuğun; ilerde uyumsuzluk, isyankarlık ve olumsuz davranış göstermesi yadırganabilir mi? Bu güne kadar hiç kimse; hiçbir kimseye "isteği ve yetenekleri" dışında bir şey öğretememiştir.
Ayrıca, aileler; benim çocuğum zeki mi? Başarılı olacak mı? Şeklinde birçok gereksiz sorularla kendini tedirgin ettiği, bu kaygılarını çocuklarına yansıtarak onları da endişeye sürükledikleri bir gerçektir. Halbu ki; her çocuk farklılıklarıyla bir dehadır ve onda geliştirilmesi gereken mutlaka bir yetenek vardır.
Yeter ki doğru ve isabetli bir yol izlensin. İşte burada "zeka" üzerinde bugüne kadar yapılan çalışmalar ve gelinen noktalar üzerine kısaca bilgiler sunmaya çalışacağız...
Bu güne kadar zeka alanındaki bulgular bilim adamlarını yeterince tatmin etmediği içindir ki üzerinde en çok araştırma yapılan ve yapılmaya devam edilen alanlardan birisi olmuştur. Yine üzerinden en çok tartışılan konulardan biri de, yine zekanın nasıl bir yetenek olduğudur.
Zeka; kavramlar ve algılar yardımıyla soyut ya da somut nesneler arasında akıl yürütme, plan yapma, problem çözme, soyut düşünme, karmaşık düşünceleri kavrama, deneyimlerinden yararlanarak çabuk öğrenme yeteneklerini içeren genel bir zihinsel kapasitedir.
Şeklindeki bir tanımın yanında, özel ve genel yeteneklerin oluşturduğu ve birçok fikirsel yeteneklerin karışımından meydana geldiğini ileri süren psikologlar da vardır.
Öğrenciliğimizde; öğretmenlerimizin zekanın 140'dan fazla tanımının oğlunu söylediğini hatırlarım. Doğru da her duruma ve bireye göre de zeka tanımı yapılabilir...
Zeka; daha çok çevremizdekileri anlama, varlıkları izleme, anlamlandırma veya ne yapacağını aklında biçimlendirme yetenekleriyle ilgili geniş ve derin bir kapasiteyi yansıtır...
Bu alandaki çalışmaların seyrine baktığımız zaman her psikolog ve nörologun gelişimin bir veya birkaç yönünü ele alarak kuramlar geliştirdiğini görürüz.
Örneğin Tohordike; özel yeteneklerin: sözel anlayış, sözel akıcılık, sayısal yetenek, uzay ilişkilerini kavrama, bellek, algısal hız ve mantıksal düşünme olarak zekayı 7 sınıfa ayırmaktadır.
İnsanların bu çeşit yetenekler bakımından bir birlerinden az çok ayrılık gösterdiğini ifade etmektedir. 1980'li yıllara kadar insanın doğuştan getirdiğine inanılan belli bir zekaya sahip olduğu ve yaşamını onunla sürdürdüğü yönündedir.
Hatta psikolog R.S. Woodworth; "çocukken geri zekalı olanlar yetişkinlikte de geri zekalıdır. Çocukken parlak zeka gösterenler, yetişkinlikte de parlak zekalı olurlar" görüşünü savunmuştur.
Bu görüşü destekler bir görüş de Shutleworth adındaki bir psikologdan gelmiştir. O da; Zekada "%75'in üzerinde kalıtım, %21'in üzerinde çevre, %4'ün üzerinde tesadüf etmenlerinin rol oynadığını" söylemiştir. Bu görüşler; "özdeş" ve "ayrı yumurta" ikizleri üzerinde yaptıkları araştırmalara dayanılarak ileri sürülen görüşlerdir.
Bilim adamları yoğunlukla insanlarda IQ denilen yalnızca "Matematiksel-Mantıksal ve Sözel Dilsel" becerilerin işlendiği zeka kavramı üzerinde çalışmışlardır.
Bir insana zeki diyebilmek için onun normalin üstünde IQ puanı almasına bağlıydı. Halbuki günümüzde IQ'nun hayatta başarı konusunda zayıf bir gösterge olduğuna dair pek çok bulgunun olduğunu ileri sürenler vardır. Yalnız şunu asla unutmamak gerekir. Günümüzde kullanılan zeka testleri; bu güne kadar zeka ve beyin hakkındaki bilgiler ışığında düzenlemeleri yansıtmaktadır.
Bu testler, çeşitli zeka düzeyindeki kişileri ayırt edebilmekte, farklı kültürler için de çeşitli normlar geliştirilmek suretiyle gittikçe daha da geliştirilmektedir. Çok kesin sonuçlar vermese de bu testler yardımı ile yaklaşık sonuçlar elde etmek mümkündür...
Bilim adamlarınca, zeka ile beyin arasında çok yakın bir ilişkinin olduğu kabul edilmektedir. İnsan beyninde 100 milyardan fazla sinir hücresinin bulunduğu, her bir hücrenin 10.000 hücre ile bağlantı içinde çalıştığını belirtmektedirler.
Beyindeki nöronların; görülen, işitilen, hissedilen veya tadılan uyarılara saniyede 1000 civarında titreşim yayarak tepkiler oluşturmak suretiyle sistemler kurdukları, böylece beyne gelen uyaranların fazlalığına göre "snaps"ların güçlendiği ifade edilmektedir. Demek ki düşünme ve etkinlik süreci ne kadar yoğun yaşanırsa bu mekanizmanın güçlenmesi ve yayılması da o denli hızlı olacak demektir.
Başka bir deyişle; gül fidanı nasıl ki budandıkça dallanıp budaklanıyorsa, insan beynine de ne kadar çok uyaran gönderilirse snapsların da o kadar güçleneceği anlaşılmaktadır.
Beyin hakkında bilinenlerin cüzi bir kısmını burada aktarmamızın nedeni; anne-babaların çocuklarını ne kadar çok aktivite ve yaşam biçimleri içinde bulundurur ve genişleterek çeşitli durumlarla karşılaşmalarını sağlarlarsa bu ağların gelişerek daha fazla beyin hücresinin devreye gireceğini anımsatmak içindir. Şunu da ifade etmeden geçmeyelim.
Zeka; yaşamın ilk 10 yılında özellikle de en hızlı ilk 2 yılında gelişmektedir. Yapılan bir çok araştırmada kalıtımın insan zekası üzerinde önemli rol oynadığı, çevrenin de onun gelişmesi ve kullanılmasında büyük oranda etkili olduğu yapılan bir çok araştırmada görülmüştür...
Yukarda da bahsettiğimiz gibi insan beyni üzerindeki araştırmalar devam ettikçe ve bazı bulgulara ulaşıldıkça bireyin zekasını ölçebilecek araçlar üzerinde çalışmalar da devam etmekte ve oldukça küçümsenemeyecek kadar yol kat edilmiş bulunmaktadır.
Bu konudaki esas tartışmanın konusunu zekayı oluşturan yeteneklerin-etmenlerin tanımlanması üzerine odaklanmaktadır.
Doğrudan zekanın ölçülme olanağı yoktur. Ancak dolaylı olarak ölçülebilir ki burada da ölçüm araçlarının eksikliği veya yansıtamama durumu üzerinde durulmaktadır.
Çünkü bireyde performansa göre değerlendirilebilecek yetenekler mevcuttur. Ne olursa olsun bu alanda ancak uzmanların uygulayıp yorumlayabileceği ve zaman alabilen bir takım eksikleri de olsa karar vermede yol gösterici sonuçlar elde edilen testler mevcuttur.
Önemli olan daha önce yapılmış olan çalışmalar ışığında yeni kuramları da değerlendirerek eğitim yaşantılarını buna göre düzenlememiz gerektiğidir. Bu alanda en sağlıklı bilgiyi de nöroloji, çocuk psikologu ve çocuk psikiyatri uzmanlarından alınabilir. Bizimkisi sadece literatürde yer alan bilgiler ışığında sizlere bir nebze olsun bilgi aktarmaktır.
Dikkat edilirse çevrenizde eğitim sisteminin hatalı olduğu konusunda birçok yakınmalar duymaktasınızdır. İnsanların yakınmalarında oldukça da haklı oldukları yadsınamaz bir gerçektir.
Çünkü geleneksel eğitim sisteminde sadece "Sözel-Dilsel Zeka" ile "Mantıksal-Matematiksel Zeka"yı esas alarak IQ puanı bağlamında bireyleri yönlendirilmeye, eğitim şekillendirilmeye ve programlar oluşturulmaya çalışılmaktadır. İşte son yılarda Nöro-Psikoloğ Prof. Howard GARDNER; belirli alanlarda olağandışı başarı gösteren insanların yeteneklerini inceleyerek öncelikle yetişkinlerde değişik türde olgunlaşmaya yol açan 7 ayrı zeka alanı olduğunu savunmuştur.
Ve bireyde 7'den fazla yetenek bulunabileceğini, her bireyin bunlardan birine veya bir kaçına eğilimli olduğunu ve buna da büyük olasılıkla miras ağının ve nöron kalıplarının yol açtığına inanmaktadır.
Bu zeka alanlarının biri birinden bağımsız olmasına karşın, herhangi bir aktivite bu zeka alanlarından birkaçının aynı anda aktif hale geçirilmesiyle oluşmaktadır. Başka bir deyişle; tüm çocuklar bu zeka türlerine çeşitli düzeylerde sahip olarak doğarlar, bu zeka türlerinden bazılarına daha çok eğilimleri olabilir ve sahip oldukları potansiyellerini geliştirebilirler...
Günümüzde eğitim alanıyla ilgili tüm çalışanların sık sık bahsettikleri bu zeka alanlarına kısaca değinmeye çalışalım. Gardner, "Çoklu Zeka Kuramı"nı açıklarken büyük ölçüde beyin araştırmalarına ve nöro-psikolojiye dayanmıştır.
Başka bir deyişle çalışmalarını daha önce bu alanda yapılan çalışmalar üzerine inşa ederek farklı ve günümüzde genel geçer bir kuram olarak geliştirdiğini unutmamak gerekir. Bu araştırmanın devam edeceğini 7 alanın üzerine bir veya birkaç alanın daha ilave edilmesi bilimin bir süreç olduğunu bize göstermektedir.
Demek ki her bir bireyin ön plana çıkabilecek bir yeteneğinin-etmeninin(zekasının) olduğu ve beynin bir bütün olarak bunu gerçekleştirdiği sonucuna bizleri götürmektedir. Bu farklı zeka alanlarına kısaca değinmeye çalışalım.
Sözel-Dilsel Zeka:
Bu zeka alnının baskın olduğu bireyler; dildeki karmaşık anlamları çabuk kavradığı ve dili etkili bir biçimde kullandığı için farklı sesleri, ritimleri ve kelimeleri daha çabuk algılar ve tepkisini geciktirmeden gösterir. Dilin kendine özgü özelliklerini fark etmesi nedeniyle başka dilleri kolay öğrenir ve kendi de farklı yapılar oluşturabilir.
Kelime hazinesi zenginliği ve dilin yapısına hakimiyeti nedeniyle etkili bir hitabet gücüne sahiptirler. Bu özelliklerini kullanarak toplumları ikna edebilirler, hikaye, şiir, roman gibi yazma çalışmaları yapabilirler.
Bu zeka alanı ağır basan bireyler Şair, Gazeteci, Edebiyatçı, Dil Bilimcisi, Arşivcilik, Hukuk ve Siyasetçi gibi mesleklerde başarılı olur ve zevkle yaparlar...
Doğumdan önce veya sonra çocuğa şarkı söylemenin ve konuşmanın dil gelişimi açısından çok yararlı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle küçük çocuklarla ilgilenenler, onlarla sözlü iletişim kurmak, sözcüklerle oynamak, öyküler anlatmak, fikirler ortaya atmak gibi etkinlikleri yerine getirmelidir. Çocuklar tartışma ortamına sokulmalı, kararlara katılmalı ve seçimlerde bulunmalıdır. Böyle bir çevrede bulunan çocuk iyi bir dinleyici, konuşmacı, okuyucu ve yazar olacaktır. Şayet bu zeka alanı ağır basıyorsa...
Matematiksel-Mantıksal Zeka:
Genellikle analitik(çözümsel) ve bilimsel düşünme diye adlandırılan yetenekleri içerir. Matematik ve fen alanını kapsayan sayılarla çalışma, muhakeme etme, tümevarım ve tümdengelim teknikleri ile düşünebilme, soyut ve sembolik problemleri çözebilme, kavramlar, düşünceler ve fikirler arası karmaşık ilişkileri algılayabilme becerisidir.
Neden-sonuç ilişkilerini çok iyi kurdukları için onlara bu doğrultuda sorular yönelmek yararlı olur. Somut cisimleri soyut sembollere dönüştürebildiği için de problem çözümlerinde başarılıdır. Onların kurgulama yapmalarına ve bulmaca ve zeka oyunları çözmelerine zeminler hazırlanmalıdır. Bunlar isabetli tahminlerde bulunabilir, istatistikleri yorumlayabilir, hatta bilgisayar programları hazırlayabilirler.
Bu çocukları hem bilişsel hem de fiziksel olarak etkin hale getirmek gerekir. Eğitim durumları öğrencilere sunulan bilgiyi sunma yerine daha çok öğrenme etkinliğinin içinde olmaları sağlamalıdır.
Gerçek nesnelerle çalışmak, çocuğu etkin hale getireceği için bloklar, oyunlar, yap-bozlar, grafikler, cetveller, hesap makineleri, bilgisayarları evinizde bulundurursanız o bunlarla hoşça vakit geçirecektir. Bu alanda güçlü çocuklar, muhasebe, satın alma, matematik ve mühendislik bilimleri, istatistik, bilgisayar, ekonomi ve fen bilimleri gibi mesleklerde başarılı olurlar...
Görsel-Mekansal Zeka:
Görsel dünyadaki objeleri ayrıntılarıyla algılayabildikleri için düşünsel dünyalarındaki imgelerle birleştirme yapmak suretiyle sanatsal formlar geliştirebilirler. Renk ve şekil dokularını zihninde canlandırmak suretiyle hayallerini yansıtma zeminlerini her ortamda yaratabilirler.
Bunlar, çizmekten, boyamaktan, objeleri farklı açılardan görmekten, üç boyutlu ürünler hazırlamaktan hoşlandıkları için düşüncelerini resim, şekil ve grafik gibi ürünlerle ifade ederler. Bunlara görsel ağırlıklı filimler, videolar ve renkli çeşitli dokümanları izleme fırsatı verilmelidir.
Öğrenim ortamlarında görselliğe mutlaka yer verilmelidir. Böylece etkin düşünce üretmeye yönlendirilmiş olur. Mimarlar, tasarımcı, dekoratör, denizciler, pilotlar, heykeltıraşlar, ressamlar, izciler, avcılar görsel-mekansal zekasını en üst düzeyde kullanan bireylerdir.
Kinestetik-Bedensel Zeka:
Bu zeka yeteneğine sahip bireyler nesnelere dokunarak bilgi edinebildikleri için duyumlarını kullanarak vücudun fiziksel performansla birleştirir ve belirli amaca yönelik faaliyetleri sergileyebilirler. Duygularını belirgin olarak vücut diliyle ifade ederler. Fiziksel işlerde, görevlerde denge, zarafet, maharet ve dakiklik gösterirler.
Fiziksel beceri isteyen alanlarda (dans,spor gibi) yenilikler keşfeder ve farklılıklar yaratırlar. Rol yapma, atletizm, dans, dikiş-nakış gibi alanlarda yetenekleri vardır. Aktif katılımla daha iyi öğrenirler. Söylenenden daha çok yapılanı hatırlarlar.
Organizasyon yapma özellikleri gelişmiştir. Bulundukları çevreye ve onu kapsayan sistemlere karşı duyarlıdırlar ve sorumlu davranırlar. Aktörler, sporcular, bale sanatçıları ve teknisyenler bu zeka türünde gelişmiş insanlardır. Bunlara; halk oyunları, dans, atletizm, yüzme, fiziksel güç gerektiren hareketler yapması için fırsat verilmesi gerekir.
Kişilerarası-Sosyal Zeka:
Bu zeka türüne sahip bireyler diğer insanlarla sözel ve bedensel zeka dilini etkili bir biçimde kullanarak çok farklı karakterlere sahip insanlarla kolaylıkla iletişim kurabilir, insanları yönetebilir, uyumlu bir ortam oluşturarak onları ikna ederek çalışma sağlayabilir.
Bunlar, farklı ortamlara, farklı insan guruplarına girmekten, onlara liderlik yapmaktan, politikadan ve sosyal faaliyetlerden hoşlanan bireylerdir. Güçlü espri yetenekleri ve duyguları algılama yetenekleri ile de daima ön plana çıkabilecek bir durum sergilerler. Politikacılar, liderler, psikologlar, öğretmenler, danışmanlar ve din görevlileri bu yeteneği iyi kullanan bireylerdir.
Kişisel-İçsel Zeka:
Bu bireyler duygularının, duygusal tepki ve düşüncelerinin bilinci içinde hayat felsefesini oluşturabilir, yaşamını bu yönde planlayarak istek ve hayallerini gerçekleştirebilirler. Bunlar yalnız kalmaktan, olaylar ve deneyimler üzerinde derinlemesine düşünmekten ve kendine özgü yaşam tarzı oluşturmaktan hoşlanırlar. Bireysel çalışmaktan zevk alan, özgüven sahibi, düşünen ve belirli hedefleri olan bireylerdir. Yazarlar, ressamlar, heykeltıraşlar, psikologlar ve benzeri mesleklerde başarılı oldukları belirtilmektedir...
Müziksel-Ritmik Zeka:
Bu zeka türüne sahip bireyler, sesler, notalar, ritimlerle düşünme ve ritimler yaratma, farklı sesleri tanıma ve yeni sesler üretme, ritmik ve tonal kavramları tanıma ve kullanma, çevreden gelen seslere ve müzik aletlerine karşı duyarlı olabilme becerisine sahiptirler.
Müziği hareketlerle birleştirerek, kolaylıkla öğrenebildiği enstrüman ile farklı figürler ortaya çıkarabilirler Seslere karşı duyarlılık, ritim tutma, özellikle 4-6 yaş arası çok yoğundur. 4-6 yaş arasındaki çocukların zengin bir müziksel çevrede bulunmaları daha sonraki müziksel yeteneğin gelişmesinde büyük önem taşır. Bunlar müzik ve bestekarlık gibi alanlarda çalışmaktan hoşlanırlar...
Doğacı-Varoluşcu Zeka:
Bu zekaya eğilimli bireyler doğadaki tüm canlıları tanıma, araştırma ve canlıların yaratılışları üzerine düşünme becerisine sahiptirler. Duyarlı olduğu tüm canlıları sınıflayarak isimlerini ve üremelerini inceleyerek kendisinin de doğanın bir parçası olduğu bilincine varırlar.
Bunlar seyahat etmekten, belgeseller izlemekten ve doğaya ilişkin yazılı basını incelemekten hoşlandıkları için yeterince kaynak sağlanmalı ve seyahat etmelerine zemin hazırlanmalıdır. Onları, bir karınca yuvasının başında saatlerce otururken görebilirsiniz. Bu zekanın ağır bastığı bireyler; Zooloji, Botanik, Organik Kimya, Biyoloji, Meteoroloji, Arkeoloji, Tıp, Dağcılık ve İzcilik gibi alanlarda başarılı olurlar...
Buraya kadar zeka ve beyin üzerinde yapılan çalışmalar ve son yıllarda gündemden düşmeyen "çoklu zeka teorisi" üzerinde yüzeysel olarak ve bilgilerinizi tazelemek açısından kısaca açıklamalarda bulunduk. Pekiyi bu bilgiler ışığında çocuklarımızı veya öğrencilerimizi nasıl değerlendirmemiz ve onlara nasıl yardımcı olmamız gerekir? Sorusunun cevabı sizleri en çok ilgilendiren hususu teşkil etmektedir.
En önemli olarak vurgulanması gereken tüm bireylerin farklı zeka türlerine sahip oldukları, her insanın kendine özgü zeka profilinin bulunduğu ve bütün zeka alanlarının karışımına sahip olan bireyin zekasının dinamik olduğu gerçeğidir.
Ayrıca, bireydeki zeka türlerinin geliştirilebilir ve tanımlanabilir olduğu ve bunların farklı gelişim süreçlerine sahip olduğudur. Aynı zamanda bir zekanın kullanımı esnasında diğer zekalardan faydalanıldığı, her zekanın hafıza, dikkat, algı ve problem çözme açısından farklı sisteme sahip olduğunun göz ardı edilmemesi gereken bir husus olduğudur.
Kişisel altyapının, kültür ve kalıtımın etkili olduğu zeka gelişimine ilişkin olarak çocuğa fırsat verilmesi gerektiğidir. Çok yönlü zeka bilgileri arttıkça tüm bu saydığımız zeka sayısının da artacağı bilinmesi gereken bir gerçektir.
Çocuk sahibi olan her anne-baba çocuğunun sağlıklı olduğu kadar zeki olmasını da arzular. Hemen hemen her anne-baba da çocuğunun zeka seviyesini merak eder. Anne-babalar çocuklarında gördükleri her beceriyi, akıl yürütme ve problem çözme tarzını zeka belirtisi olarak algılar ve çocuğunun zeka seviyesinin ölçülmesini ister. Böyle bir merak çocuğun zeka seviyesinin ölçülmesi için yeterli bir sebep değildir.
Sadece merakınızı tatmin etmek için uygulanan zeka seviye testleri çocuğunuza zarar verir. Zaten, zeka da değişmez bir bütün değildir.
Örneğin; standartlaştırılmış zeka testinden 140 IQ elde etmiş bir çocuk okulda %80'lik bir ortalama tutturuyorsa, çok güzel heykel ve resim yapan bir çocuk akademik ağırlıklı derslerden kıl payı sınıfını geçebiliyorsa, başka bir çocuk tüm üflemeli çalgıları çalabiliyor fakat akademik başarısı standart düzeyindeyse, matematikten çözülmedik problem bırakmayan çocuk İngilizce ve sosyal bilgilerden yardıma muhtaçsa bu çocukların hangisine üstün zekalı diyeceğiz.
Tabiî ki hepsi... Zeka testi uygulamasına ancak bir uzmanın karar vermesi t